İbrahim Atlı Yazdı
Dünya’yı etkileyen Korona salgını herkesi evine kilitledi. Bu süreçten krizi fırsata çevirip okuyamadığı kitapları okuyanlar, izleyemediği filmleri izleyenler kârlı çıktı. Ama tabii insan sosyal bir varlık. “İçerde gülü, bahçeyi düşünmek fena / Dağları, deryaları düşünmek iyi. / Durup dinlenmeden yazmayı, / Bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana…” diyen şair gibi tavsiye verecek değiliz. Gülü, bahçeyi düşünüyoruz çünkü. Bu fenalığı kendimize yapıyoruz. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın demeçlerine göre virüs Haziran’ın ilk haftasında tehlikesini yitiriyor. Bu müjdeli haberden sonra kendini İstanbul sokaklarına şuursuzca salmak isteyenler olacaktır. Biraz gülümseme kattıktan sonra biraz da şuur katalım dedik ve İstanbul’da gezilecek beş yeri sizin için derledik. Ben gezmeyi yeme-içmeden ayıramadığım için ve boş mideyle gezmek bana zül geldiği için 5 yeme-içme mekânı ekledim.
1- Kuzguncuk: İlk günler kalabalık sokaklara dolacak taşacak. Bu bakımdan alıştıra alıştıra sosyalleşmenizi öneririz. Aksi takdirde kendinizi tamamen eve kapatma riskiyle karşılaşabilirsiniz. Kuzguncuk bu bakımdan ideal bir başlangıç noktası. Rengarenk evleri, sakinliği ile İstanbul’da masal diyarı. Sanki Alice bizi bir kapıdan geçirmiş de Harikalar Diyarı’na adım atmışız. O kadar İstanbul’dan uzaklaşırsınız. Ayrıca semtin hoşgörü hikâyesi, tam da özlemini duyduğumuz samimiyeti bize hatırlatır. 3 dinin buluşma noktasıdır burası.
Bu şirin semtte bir mola vermek isteyenler için Metet Közde Döner’i öneririm. Namıyla tanıdığınız gurmeleri mekana çeken Metet; döneriyle, kuyu lavaşıyla, mezeleriyle yorgunluğunuzu alır.
2- Ortaköy: Kalabalığa karışmanın zamanı geldi diyorsanız Ortaköy’e uğrayabilirsiniz. Sahildeki Ortaköy Camii badireler atlatan İstanbul’un tarihini size anlatsın. 1853 yılında İstanbul’a Dolmabahçe, Beylerbeyi Sarayı gibi eserleri hediye eden Balyan ailesi tarafından yapılan caminin avlusundan İstanbul’u seyredin. Köprü, boğaz, tarih işte size özlediğiniz İstanbul.
Ortaköy Kumpiri diye bir olgu var artık. Ortaköy’e gittiğinizde kumpir yemeyince sanki gezi eksik, yarım kalmış gibi hissedebilirsiniz.
3- Balat: Balat, eteklerinde kırmızı kiremitleriyle azametli duran Fener Rum Patrikhanesiyle karşılar sizi. Sadece İstanbul’da değil dünyada da önemli bir konuma sahip. Dünyada İstanbul Ökümenik Patrikhanesi olarak geçen bu ibadethane, Ortodoks dünyasının ruhanî merkezidir. Ayrıca, sanat evleri, atölyeleri, antika ve mezat evleriyle sanat kokan bir semt. Balat eski İstanbul’u yansıtan sokaklarıyla da ilgi çekicidir. Bu bakımdan dizi ve film platosu hâlini almıştır. Son dönemin fenomen dizisi Çukur da burada çekilmektedir.
Balat’ta geziyorsanız şatafatlı mekânlar aramayacaksınız. Dimitri Cantemir Cafe’de karnınızı doyurabilirsiniz. Boğdan Voyvodaları’ndan olan Dimitri Cantemir’in yaşadığı evi de bu vesileyle görebilirsiniz.
4 – Büyükada: Boğazda yol almadan İstanbul’un tadı çıkar mı? İstanbul’da sürgün edilen prensler bu adaya gönderildiği için Prens Adaları diye de geçen adalardan en büyüğüne, Büyükada’ya gidiyoruz. Burada motorlu taşıt sesi duymazsınız, yakın zamana kadar nal sesleri duyulurdu fakat hayvanlar artık rahata erişti ve elektirikli motorlarla ulaşım sağlanıyor. Tertemiz bir hava, denizin ortası, yıllardır birbirini tanıyan, çocukluk arkadaşı esnaflar. Yıkılmadan önce Rum Yetimhanesi’ni de görebilirsiniz.
Büyükada’da sahildeki Milto Restoran’da balık yemenizi öneririz. Adanın Rum yerlisi Milto, kimsesi olmadığı için mekânı yanında çalışan başgarsonuna bırakmış. O da hakkıyla mekânın adını yaşatmaya devam ediyor. Yemekten sonra tatlı için Prinkipo Dondurma’yı öneririz. Prinkipo Prens Adası demek, hâliyle buraya gelince bu lezzeti tatmak gerekiyor.
5 – Şile: O kadar sosyalleştikten sonra kendinizi yeşile ve denize atacağınız bir yere gidebilirsiniz. Şile plajları, doğası ile biçilmiş kaftan. Göksu Deresi’nde yunusa binebilir, balıklara ekmek atabilirsiniz. Şile Fener’inde güneşi batırabilirsiniz.
Vira Restoran: Bir gemide yemek yeme deneyimi yaşamadıysanız Vira Restoran’a gidebilirsiniz. Eski bir gemiyi restorana dönüştürmüşler, içinde tarihi anforalar, balık ağları ile sanki balık avına çıkmış da, tuttuğunuz balığı pişirip önünüze getirmişler gibi hissedersiniz.