Dr. Güler Demir Yazdı
İnsanın etiketlerinden soyunması zor iştir, yürek ister. Şuralı, buralı, şu meslek ya da bu konumda, şu kadar malı, bu kadar mülkü olan bir bireyin, tüm dünyevi varlıklarını yok sayması zordur. Yine, adının önünde sıralanan unvanları unutması için öncelikle kendisini benimsemesi, sevmesi gerekir.
Bir mühendis, uçak tasarımı yaptığı koşullar ve mekânda, evet mühendistir, böyle olması anlam taşır. Ancak olur olmaz her yerde “mühendis” kimliğini kullanması nasıl bir anlam taşıyabilir? Kişinin mesleki kimliği farklı, sosyal kimliği farklı olmalıdır.
Kimsenin unvanı ile arkadaş olmayız biz, unvanına sarılıp, özlediğimizi söyleyemeyiz ki. Unuttuğumuz en önemli nokta ise, hiyerarşik katmanlarda alt basamaklarda görülen kişilerin arkalarındaki hikayeleridir. Bir inşaat işçisinin potansiyel zekası ya da becerileri, bir hastanenin baş hekiminden çok daha üstün olabilir. Ancak yaşam koşulları birini o inşaatın tepesine, diğerini de hastanenin başına getirmiştir.
Ütopya gibi görünen ve tüketim toplumlarının değerlerini al aşağı eden Avustralya Yerlileri ya da Aborjinlerinin yaşam biçimi uç bir örnek olabilir, ama çok da derin mesajlar verir. Kısacası sosyal ortamlara “kendimizi” taşımalıyız, “unvanlarımızı” değil. Tabii ortada güvenle ve cesurca açığa çıkaracağımız bir “kendimiz” varsa. Her birimiz için farklı olan mutluğun anlamı ise bu yüzeysel yaşam karelerinde değil, iç dünyamızda saklıdır. Ne yapıp edip o anlamı bulmalıyız.