Mehmet Dursun yazdı
King Kong filmi fikir olarak ortaya çıktığı sırada, (1933) ABD ekonomisi ve halkı, derin bir ekonomi buhranının en derin dönemi yaşanıyordu. 1930’lu yıllarda kent yaşamında uzun ekmek kuyruklarındaki bunalan insanların ortak talebi “Ekmek ve Sirk” ti. “Dünyanın Sekizinci Harikası” olarak propagandası yapılan King Kong, dönemin yılgın seyircileri ve gösterge bilimciler için büyük bir fırsat olur.
Bu anlamda sinema, (sanat) dünya tarihi boyunca kitle toplumlarımın dramatik krizlerden çıkmasının en önemli argümanı olmuştur. Kong filmlerinde ABD’nin talan ve emperyalist politika düzenini benimseyen insanlar, Kong’u yaşadığı adadan zincire vurulmuş bir şekilde, ( köleleştirip ) üzerinden para kazanmak amacıyla metropole getirir, Kong’un hikayesi ABD hava kuvvetlerinin gövde gösterisi içerisinde, Empire States binasında, fallik simgeden medet umduğu erkeklik gösterisi içerisinde, üzücü bir şekilde öldürülmesi ile son bulur.
Benim içinse King Kong, hikayesi bakımından aslında acıklı bir Güzel-Çirkin aşk hikayesidir. Aslında Kong’u uçaklar değil, trajik bir aşkın yol açtığı güzellik öldürmüştür. O ergensel vahşi siyah libidosunu bir fantazya içine boşaltıp kendi kendini evcilleştirmiş bir şövalyeledir. İnsansal bir romansa sahip olmasa da Kong, yalın duruşlu, kişilik sahibi, duygusal, öldüğü esnada bile sevdiğini kurtaran gururlu bir kahraman, güzelliğe karşı aşırı hassas, tabiat server bir eko aktovist, sinema tarihinin gördüğü en karizmatik mitlerinden biridir. Kong bir epiktir.