İbrahim Atlı
Hani bir espri vardır: “Şair burada ne anlatmak istiyor?” diye. Anlayamadığımız konular
karşısında birden lisedeki edebiyat günlerimize döneriz ve öğretmenimizin bu sorusu karşısında kendimizi boş bir dimağ ve boş gözlerle buluruz. Bu espri oradan gelir. Boş bir dimağ ve boş gözlerle baktığımızda zevahiri kurtarmak için “Şair burada ne anlatmak istiyor?” diyip Nasrettin Hoca kıvraklığı göstermeye çalışırız. Ama şu dizeler gayet açık sanırım:
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.”
Bu dizelerin manasını bilmeyen yoktur. Biz 1071’de Uzak Asya’dan geldik. Mücadele ettik, bedel ödedik ve bu memleket bizim oldu. Bu Anadolu topraklarında ezeli rekabetin başlangıcı sayılırdı aslında. Hilal ve Haç mücadelesi 1071’den bugüne süregelen bir mücadele olmaya devam ediyor. Ama Hilal cevabını her daim net bir biçimde veriyor: “bu memleket, bizim”
Sayıları katbekat üstün Bizans ordusunu karşısında Sultan Alparslan’ın Malazgirt Zaferi’ni yaşattığı tarih 26 Ağustos’tu. Aradan yüzyıllar geçer ve yine bir Hilal – Haç mücadelesinin gerçekleştiği bu topraklar, Gazi Mustafa Kemal’in 30 Ağustos Zaferi’ne tanık olur. İki savaşta da kullanılan taktik aynıdır: Hilal taktiği ve sonuç: Hilal’in zaferi.
Tarih bize açıkça göstermiştir ki, Anadolu’da Hilal hüküm sürecektir. Çünkü Anadolu’yu bize armağan eden Alparslan kefenini giyip de yola çıkmıştır. Bu emanetin, sorumluluğu ağırdır. Bu ağırlığı hep birlikte taşımak zorundayız. Ki taşıdık da. 30 Ağustos Zaferi yine kefenini giyip toprakları kanıyla bereketlendiren atalarımızın bize emanetidir. Dolayısıyla bu emanete milletçe sahip çıkmalıyız. Haç’ın gözü hâlâ bu topraklardadır. Hâlâ içimize nifak tohumları ekerek kardeşlik köklerimiz arasına yabanıl kökler salmak istiyorlar. Sayfalar dolusu anlatmaya çalıştığım şeyleri şair birkaç dizede söylemiş zaten. Ben de son sözü ona bırakıyorum. İnşallah anlaşılır. Şair burada ne demek istiyor:
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim.”