Binlerce yıldır farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış Üsküdar’da bu izlere rastlamak mümkün. Bu medeniyetlerin arasında en derin izler, hiç şüphesiz eserleriyle şehri süsleyen Osmanlı İmparatorluğu’na ait olanlardır.
Adalet üzerine bina edilen bir medeniyetin canlı kanıtı olan Fatih Mahkemesi’nin sokağında olan, tarihi Mimar Sinan Çarşısı’na selam veren cami de bu tarihi kenti manevi anlamda kuşatan yapılardan biri.
Avrupa’nın büyüklüğünü muhteşem ünvanıyla tanıdığı Kanuni Sultan Süleyman Han’ın ikbalinin yaptırdığı Gülfem Hatun Camii.
Cami taştan ve tuğladan yapılmıştır. Fevkani olan cami mirasının ancak bir kısmını geleceğe taşıyabilmiştir. Önceden üstü ve kubbesi ahşap olan caminin mihrabı iskalaktitlerle süslenmişti, sağındaki Sinan devri eserlerinden tuğla bir minare yükseliyordu. Lakin günümüzde bunları görmek mümkün değildir.
1561 yılında yapılan caminin kapısının üstündeki Şair Senih’in yazdığı kitabede, mabedin 1868’de yandıktan sonra gülistanda açılan gül misali yeniden ibadete açıldığı anlatılır. Şair bu benzetmeyi gül ağızlı anlamına gelen Gülfem isminden yola çıkarak yapmıştır dersek, mübalağa yapmış olmayız.
Caminin solunda som mermerden yapılan taşçılık sanatının şaheser örneği abdest suyu haznesi vardır.
Zengin vakıf kaynağına sahip olan cami, zenginliğini zamanın mirasyediliği karşısında yitirmiştir. Camiyi yaptıran Gülfem Hatun’un türbesi zamanla yıkılırken Sinan devri mezar taşının en güzel yadigarı ayak ve baş taşları buraya kaldırılmıştır. Mezar taşının üstündeki kitabede ‘Hayrat Sahibesi şehide Gülfem Hatun 969 yılında öldü’ yazılıdır. Bu da caminin yapıldığı 1561 yılına tekabül etmektedir. Aziz Mahmud Hüdayi’nin mukabelecisi Mehmed Efendi ‘nin de mezarı da yine buradadır.
Bir tarih müzesi gibi Osmanlı medeniyetinin eserlerini kalbinde saklayan Üsküdar manevi yapıların bereketiyle huzur içinde yaşıyor. 450 yıldır hizmet veren Gülfem Hatun Camii de küçük kapısından hızla akan zamana karşı büyük bir diyetle geçmişten geleceğe uzanıyor. Hazırlayan: İbrahim Atlı