Doç. Dr. Güler Demir
Kurda sordum: “İnsan insanın kurdu mudur?”
Yanıt verdi:
“Bu hikâyenin en masum karakteri benim, siz insanlar bu soruyu kendinize sorun!”
İngiliz filozof Thomas Hobbes’un 1651 yılında kaleme aldığı Leviathan (Dev) isimli kitapta tarihe geçen bir aforizma vardır: Latince “Homo Homini Lupus” ya da kısaltılmamış biçimiyle “Homo homini lupus est”. Türkçeye “insan insanın kurdudur” diye yerleşmiştir. Burada kurt benzetmesinin kullanılma nedeni, kurdun yırtıcılığıdır. Kurt doğası gereği, hayatta kalmak adına böyledir, tıpkı diğer hayvanlar gibi masumdur. Doğa ile içiçe yaşayan ilkel insanın içgüdülerinin hâkim olduğu davranışları da bu kategoride değerlendirilebilir; hayvanımsıdırlar. Tarihsel süreçte ortaya çıkan devlet, yasalar vb. mekanizmalar ile uygarlığın ilerlemesi insan davranışlarını törpülemiş, içgüdüler bastırılır olmuştur.
Bu şekilde bakıldığında “günümüzde insan insanın kurdu değil midir?” sorusu akla gelir. Evet, dünya önemli gelişmelere sahne olmuştur. Ancak bilim ve teknolojinin kuşattığı çağımızda insan hala böyledir. Hatta belki de daha fazla diğerinin kurdu durumuna gelmiştir. Aradaki tek fark içgüdülerinin toplumsal ve sosyal yapı içerisinde daha denetimli duruma gelmesi; kişinin kendisini gizlemesidir. Ancak çağdaş insan, beklenmedik anlarda içgüdülerinin dışa vurumunu engelleyemez. İşte o anlarda gerçek duyguları, gerçek benliği ortaya çıkıverir. Özenle sakladığı ilkel yanını görürsünüz.
Öfke, kin ve sevgisizliğinin duvarına çarparsınız. Bir de üstelik sizi sevdiğini, size saygı duyduğunu sandığınız kişilerse onlar, şaşkınlık ve düş kırıklığı yaşarsınız. “Neden?”, “nasıl?” gibi sorular peşpeşe sıralanır zihninizde. Bazen bu neden, kişinin öne çıkma arzusu, yarış hırsı, bazen iktidar, güç elde etme kaygısı ama çoğunlukla da, bunları da içinde barındıran özgüven eksikliği ve baş edemediği korkularıdır. Çünkü gerçekten idealleri için mücadele eden özgüvenli insan, diğerleri ile değil, kendisi ile yarışır. Benzer idealleri olan kişiler, onun için yarış pistinde ne pahasına olursa olsun yok olmasını istediği, kinlendikleri rakipler değil; farklı kişilik ve birikimleri ile esin alacağı örneklerdir.
Yeri geldiğinde onlarla buluşarak oluşturacakları sinerji, bu kişiler için bir anlamda yaşamın da enerjisidir. Onlar kimsenin kurdu değildir. Ne yazık ki, kıyasıya rekabetin her alanda yaşandığı böyle bir çağda, çok azdırlar. Bir yandan örselenmek, en fazla güvendikleri kişilerin dahi ansızın inen maskelerinin ardında beliren düşmanlıkları ile yüzleşmek, bir yandan da kendi içlerinde doğan isyana inat direnmek, hala insan kalabilmek… İnsanların birbirinin kurdu olduğu bu kurtlar sofrasında yaşamak kısacası, güç iştir. Öte yandan size çok değerli bir şeyi kazandırır bu süreç; fazlalıkları ayıklarsınız yaşamınızdan. Kafka’nın dediği gibi “Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan!”…