Anlatmakla bitmeyecek kadar güzel olan İstanbul, tarihi dokusu ve kültürü ile turistlerin en çok ilgisini çeken şehirlerden biri. Peki, İstanbul’da her gün önünden geçtiğiniz ve farkına varamadığınız tarihi mirasları neler ve hangi semtlerde biliyor musunuz? Gelin birlikte İstanbul’un bilinmeyenlerine yolculuğa çıkalım.
KIZ KULESİ
Üsküdar Salacak Sahili’nde bulunan ve İstanbullulara göre şehrin sembolü olan bu kulenin efsanesi de bir o kadar hüzünlüdür. Rivayete göre dönemin kral’ın bir kızı dünyaya gelmiş. Ve onsekiz yaşına geldiğinde öleceği söylenmiş. Kral ise kızını korumak için karadan uzakta denizin ortasında Kız Kulesini yaptırır. Zaman geçer Kralın kızı on sekiz yaşına gelir. Kral kızına bir meyve sepeti yollar. Sepetin içine giren bir yılanın soktuğu kız ise ölür. Bu efsane Gerçek mi? bilinmez ama günümüzde restoran ve cafe olarak hizmet veren kulenin manzarası, İstanbul’u 360 derecelik görüş alanı ile güzel ve romantik manzaralarından birine sahiptir.
YEREBATAN SARNICI
İnşası 542 yılına dayanan sarnıç eşsiz sütunları ve Medusa başı ile görenleri büyülüyor. Halk arasında Yerebatan Sarayı denilen sarnıç mutlaka görülmesi gereken yerlerden bir tanesi. Bizans İmparatoru Justinyen’in şehrin su ihtiyacını gidermek adına yaptırdığı sarnıç dünyanın en romantik ve büyüleyici mekânlarından birisi olarak gösteriliyor.
PİERRE LOTİ
Eyüp İlçesinde Haliç’in sırtında şehrin en güzel adreslerinden bir tanesi olan Pierre Loti, Eyüp Sultan Camii’nin yanında bulunan tepede yer alıyor. Ünlü şair Fransız şair ve romancı Pierre Loti’nin gününün büyük kısmını burada geçirmesinden dolayı bu kahve ve tepe Pierre Loti adı verilmiştir. Harika bir İstanbul manzarasına bakan kahvede çay ya da kahve içmek şehrin ritüellerinden bir tanesi. Pierre Loti Turistik Tesisleri’ne gelenler Haliç’in muhteşem siluetini izlemenin yanı sıra Miniatürk’ü yukarıdan görme şansına da sahipler. Not: Pierre Loti’ye Haliç sahili yolundan Teleferik ile de çıkılmakta.
TOPKAPI SARAYI
15–19 uncu yüzyıllar arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezinde bulunan Topkapı Sarayı, Boğaz, Haliç ve Marmara Denizi’nin sularının birleştiği noktada, eşsiz bir İstanbul manzarası ile bir kara parçası üzerinde yer almaktadır. İnşaasına1466’dan sonra başlanmış ve Dönemin Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden birkaç sene önce 1478’de tamamlanmıştır. Bu saray diğer Avrupa Sarayları gibi tek bir binada olmayıp çeşitli köşk ve dairelerle genişletişmiş konuma sahiptir. 1953’te ise Fatih Eserleri Müzesi olarak açılmıştır. Çinili Köşkü, Kubbealtı Arzodası, Hasoda, Hazine, Kiler ve Seferliler gibi koğuşlar, mutfakların bir kısmı, hastalar odası, hamam şimdi kütüphane olan Ağalar Cami, ahır ve diğer binaların yapımı izlemiş ve son olarak da yapı 1478’de Saray surlarının ve Bab-ı Hümayun denen Sultanahmet yönündeki asıl kapının inşaatı ile tamamlanmıştır.
GALATA KULESİ
İstanbul’un simgelerinden biri olan Galata Kulesi Cenevizliler tarafından yapılmıştır. Konumu ve yüksekliği ile İstanbul’un kara ve denizden çok geniş bir görüş açısına sahiptir. Cenevizliler bölgeyi her türlü saldırıdan korumak için de bu kuleyi yaptırmışlardı. Kuleni içinde dönerek çıkılan taş merdiven vardır. 1967’de içerisi ne yapılan restore ile, içine asansör konmuş, diğer katlarına da lokanta yapılmıştır. Rivayet odur ki; Galata Kulesine çıkan sevgililer evlenir. Bu yüzden çoğunlukla evlilik yoluna çıkan çiftler burada birbirlerine evlilik teklif ederler.
AYASOFYA MÜZESİ
Günümüze kadar ayakta kalabilen en büyük Bizans mimari örneği olan Ayasofya’nın yapımına 23 Aralık 532’de başlanmış, 27 Aralık 537’de tamamlanmıştır. Mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden ilk ve son ünik uygulama olarak görülen Ayasofya; Osmanlı camilerine fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir ürünüdür. Bu eser dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer almaktadır. Bu nedenle, Ayasofya, tarihi geçmişinin yanı sıra, mimarisi, mozaikleri ve Türk çağı yapıları ile yüzyıllar boyunca tüm insanlığın ilgisini çekmiştir. İstanbul’un Fethinden sonra Ayasofya’nın 916 yıl kilise olarak kullanımı yapılan dört adet minarenin ardından son bulmuştur. Ayasofya bu tadilatın ardından 481 yıl cami olarak kullanılmıştır. 1935’ten bu yana ise müze olarak tarihi işlevini sürdürmektedir. Ayasofya; sanat ve mimarlık tarihi bakımından dünyanın en önde gelen anıtlardan biri olup, dünyanın 8. harikası olarak değerlendirilmekte.
DOLMABAHÇE SARAYI
Avrupa sanatı üsluplarının bir karışımı olarak 1843–1856 yılları arasında, Sultan I. Abdülmecit tarafından yaptırılan Dolmabahçe Sarayı’nın cephesi Boğaz’ın Avrupa kıyısında 600 m boyunca uzanmaktadır. Dünyadaki en büyük balo salonlarından birine sahip olan üç katlı, simetrik planlı, 285 odalı ve 43 salonlu Dolmabahçe Sarayı aynı zamanda Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu yer olarak bilinmektedir.
MISIR ÇARŞISI
Halk arasında “Baharat Çarşısı”olarak bilinen Mısır Çarşısı Yeni Camii Külliyesi’nin bir parçası olarak 17. yüzyılda yapılmıştır. Çarşının Mimarisi L şeklindedir. Geliri bir dönemler hayır kurumlarına aktarılmıştır. “Baharat “Mısır Çarşısı” adı çarşının Mısır kökenli ürünlerden alınan vergiler ile yapılmasından gelir. Mimar Kazım Ağa tarafından yaptırılan çarşının o dönem ki sahibi Osmanlı eşrafından Turhan Sultan idi. Yapı, tarihi boyunca depremler, yangınlar ve su baskını felaketlerini yaşamıştır. Bu felaketlerin en büyüğü 1940 yılında yaşanan yangın olayıdır. Bu yangında büyük oranda zarar gören yapı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yenilenmiştir. Çarşının iki ana ve beş yan kapısı vardır.