İbrahim Atlı
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanını okumuşsunuzdur. Okumayana tavsiye ederim. Kitabı burada tanıtacak değilim. Sadece anlatımıma en iyi yardımcı olarak bu kitabı seçtim.
Kitapta, Huzur’suz bir ruhun huzur kaçamaklarından sık sık bahsediliyor: Boğazıyla, klasik Türk musikisiyle, Bedesten’i ve Sahaflar çarşılarıyla yani kimliğimizi yansıtan varlıklarla kitapta, İstanbul’u yaşama rehberi oluşturulmuş sanki. Kitabın bir bölümünde yazarın kahramanı Mümtaz, sevgilisi Nuran’ı Üsküdar’a getiriyor. Üsküdar’ın camileri ikisini de büyülüyor. Mihrimah Sultan Camisi’nin karşıladığı çift, Valide-i Cedid, Valide-i Atik ve nihayetinde Orta Valide camilerini birer birer dolaşıyor. Burada Nuran harika bir tespitte bulunuyor. İşte o cümleler:
“Garip bir tesadüfle Üsküdar’ın bu dört büyük camii aşka, güzelliğe, yahut hiç olmazsa annelik duygusuna ithaf edilmişti.
-Mümtaz, Üsküdar’da hakiki kadın saltanatı var…”
Evet. Üsküdar aşkla, güzellikle ve bir annelik duygusuyla tepeden tırnağa sizi sarmalayan bir ilçe. Peki biz bu aşka karşılık verebiliyor muyuz orası muamma. Yoksa hayırsız evlatlar gibi analarımızı üzüyor muyuz?
Üsküdar’ın güzelliği bununla da bitmiyor. İşte birkaç cümle daha:
“Ertesi gün Rum Mehmed Paşa Camii ile Ayazma Camii’ni ve Şemsipaşa taraflarını yayan dolaştılar. Birkaç gün sonra Selimiye Kışlası’nın etrafında kızgın güneş altında başıboş gezdiler. İstanbul’da açılan ilk hendesi caddeleri, o cazip ve mazi hulyası adlı sokakları, İstanbul akşamlarının hakiki ziyafet sofraları gibi gördükçe, garip bir mazi daussılası onu yakalıyordu.
-İstanbul, İstanbul, diyordu. İstanbul’u tanımadıkça kendimizi bulamayız.”
İşte, vurucu cümle geldi. İstanbul’u tanımadıkça kendimizi bulamayız. Modernleşmeyi Batıda arayanlara inat, özünü koruyarak da modern olunabileceğimizi göstermeye çalışan Tanpınar, bu fikri çok değerli hocası Yahya Kemal’den almıştır. Yahya Kemal 11 yıl Fransa’da kalmış ve yurda döndüğünde Fransız kültürünü tanıtmak yerine kendi kültürüne daha çok sarılmıştır. Orada Albert Sorel ve öğrencisi Camille Julian’dan etkilenmiştir. Julien’in bilhassa “Bin yıllık Fransa toprağı Fransa’yı yarattı.” sözü Yahya Kemal için ilham olmuştur.
Geçmişimize sahip çıkmalıyız. Üsküdar bin yıldır Müslüman Türk kimliğiyle duruyor. İstanbul’un fethini gören şehir, gözünüzün içine bakıyor. Bizler kalemimizle, fikirlerimizle bir yere kadar bu güzide şehrin değerini anlatabiliriz. Gerisi vizyoner yöneticilere ve bilinçli vatandaşımıza kalıyor.
Ne mutlu bana ki ben de “Geçmişten Geleceğe Üsküdar” çalışmasıyla Üsküdar’a bir katkıda bulunabildim. Tabii ki yöneticilerin müsaadesi sayesinde bunu başarabildim. Bu işbirliği sayesinde Vaniköy Camii’nin belgesel görüntüleri bize miras kaldı. Valilik yanan camiyle ilgili açıklama yaptı. Camiyi yeniden inşa edecekler. Ama o ‘yeniden’ var ya modernleşmenin icadı olan ‘yeniden’. Bizi geçmişten koparıyor. Halbuki modern olabilsek ve geçmişi geleceğe taşıyabilsek. Ne dersiniz Huzur’a kavuşabilir miyiz?