Mehmet Dursun
Tarih boyunca sanatın amacı, hayatımızdaki yeri, ne olduğu konusu birçok kişinin kafasını kurcalayan sorular sorulmuştur. İnsanı sanatsal üretime iten şey kendini aşma, bireysel yaşamın kopmuşluğundan ve sınırlılıklarından kurtulup daha güzel, daha anlamlı bir dünyada yaşama istencidir.
Her sanat yapıtı, (resim, heykel, mimari, dans, şiir, müzik ve sinema) sonu algılayan kişiyle o yapıtı üretmiş ya da üretmekte olan arasında, yapıttaki sanatsallığı algılamış ya da algılayacak olanlar arasında belli bir ilişki kurar.
Söz, insanların düşünce ve deneyimlerini birbirlerine aktarmaya yarar; böylece o insanları bir araya getirmenin, birleştirmenin işlevini görür; sanatın işlevi de tıpkı bunun gibidir. Sanatın insanlar arasında kurduğu ilişkinin sözün kurduğu ilişkiden farkı, sözün insanların birbirlerine düşüncelerini, sanatın ise duyguları aktarmanın aracı olmasıdır.
Sanat, bir başkasının yansıttığı duyguları görerek ya da duyarak algılayan birinin, bu duyguların aynısını yaşaması temeline dayanan bir etkinliktir. Ve sanat, bilinçli ve ‘Us’sal bir eylemdir. Sanatçı ise Rusya sinemasının köşe taşı, dünya sinemasının sinema şairi olan yönetmen Andrey Tarkovski’nin dediği gibi, çocukluk belleğinden beslenen, yaşamın gizlerini, korkularını, çelişkilerini yakalayan, elindeki gerece uygun anlatım ve uygulayım yöntemlerini kullanarak bir öz ve biçim yaratan bir asalaktır.